Bazı Babalar Sadece Baba Olmaz. Ebru Doğusoy, “In the Name of the Father” filmi üzerine yazdı
"Git ve yaşa oğlum. Git ve yaşa. Sana verebileceğim en iyi tavsiye bu."
Haziran ayı geldiğinde, Babalar Günü sadece bir kutlama değil; aynı zamanda baba figürünü, onun hayatımızdaki yerini, sessiz fedakârlığını ve çoğu zaman görünmez kılınan yükünü hatırlama günüdür.
Baba olmak bir ünvanın dışında çocuğunun hatalarıyla birlikte yargılanmak, bazen de adaletin karşısında tek başına durmak anlamına gelir.
Sinema ise bu karmaşık ve derin ilişkiyi anlatmanın en güçlü yollarındandır. Öyle ki, Jim Sheridan’ın 1993 yapımı In the Name of the Father filmi, tam da bu yüzden yalnızca bir politik dram filmi olarak değerlendirilmemeli, bir babalar günü filmi olarak da izlenmelidir.
Gerçek bir hikâyeden uyarlanan bu film, 1970’lerde İngiltere’de yaşanan bir bombalama olayının ardından haksız yere suçlanan genç Gerry Conlon ile onun babası Giuseppe Conlon’un trajik öyküsünü anlatıyor. Suçsuz olmalarına rağmen yıllarca hapis yatan bu iki adamın yaşadıkları, adalet sisteminin çürümüşlüğünü gözler önüne sererken; bir baba ile oğul arasındaki sessiz ama derin bağa da dokunaklı bir şekilde ışık tutuyor.
Giuseppe Conlon, alışıldık bir baba profili çizmez. Ne bağırır ne uzun nasihatler verir. Ama sessiz varlığı, Gerry’nin dönüşümünde en sağlam temeli oluşturur. Cezaevinde bile oğlunun sığınağıdır; her geçen gün hastalansa da ona yük olmaktan ziyade bir güç kaynağı olmaya çalışır. Sevgisini kelimelerle değil, davranışlarıyla gösterir.
Gerry ise gençliğin ateşiyle ve yaşadığı adaletsizliğin öfkesiyle boğuşken babasını anlamakta zorlanır, hatta zaman zaman ona yabancılaşır. Ancak hikâye ilerledikçe, o suskun adamın sessizliğinde başka bir şey duymaya başlar: vicdanı, sabrı ve koşulsuz sevgiyi.
Daniel Day-Lewis’in öfkeli ve kırılgan Gerry’si ile Pete Postlethwaite’in ağırbaşlı, onurlu Giuseppe’si izleyicinin kalbinde derin izler bırakır. Aralarındaki ilişki, kan bağıyla değil; zaman içinde örülen, sessizlikle güçlenen bir bağla tanımlanır.
Ve film sona erdiğinde geriye tek bir soru kalır: Bir baba, evladını koruyamadığında neyi geride bırakır?
In the Name of the Father, evladının adını temize çıkarabilmek için ömrünü feda eden bir babanın hikâyesi.
Her yıl Babalar Günü’nde, mağaza vitrinlerinin ötesine geçip biraz da bu sessiz kahramanları anmak gerek. Çünkü bazı babalar, yalnızca bir gün değil, bir ömür anılmayı hak eder.
EBRU DOĞUSOY