
"Yani, bütün oynadığım karakterleri çok seviyorum çünkü ben zaten sevmediğim, içime sinmeyen bir işi kolay kolay kabul etmiyorum. İnsan sevdiği şeyi yapmalı bence. Hayat çok kısa, yapacaksa sevdiği şeyi yapmalı." Melissa YILDIRIMER
Melissa Hanım merhaba.
Biz, Düş Art olarak üreten edebiyatçıları ve sanatçıları bir çatı altında toplayıp eserlerimizi dayanışma ruhuyla kitlelere ulaştırmak, aynı zamanda toplum yararına içerikler üretmek isteği ile bir araya geldik.
Öncelikle, bilinenler dışında Melissa Yıldırımer kimdir? Mesela, sizi oyuncu olmaya ilk iten, tetikleyen şey ne oldu ve bu yola girmeden önce hayatınızda bir kırılma anı yaşadınız mı?
Melisa Yıldırımer; otuz beş yaşında, Haliç Üniversitesi Tiyatro Bölümü mezunu, İstanbul’da tutkuyla bağlandığı mesleğini yapmaya çalışan, dört yaşında çok tatlı bir oğlu olan, kova burcunun tüm özelliklerini taşıyan bir kadındır, bir bireydir. Kendisine zaman zaman gıcık olsam da genel olarak çok seviyorum, çok saygı duyuyorum. Beni oyuncu olmaya iten ilk şey küçükken sahnede Genco Erkal’ı izlemekti. Bir Delinin Hatıra Defteri’ni izlemiştim babamla. O kadar büyülüydü ki her şey, o andan itibaren bir şekilde sahnede olmak hayalimdi. Kırılma anımsa; Dil-Tarih Fakültesi, Yunanca Bölümünü bırakıp konservatuara hazırlanmak istediğimi babama telefonda söylediğim ve direttiğim andı. O da “Sen nasıl istersen, nasıl mutlu olacaksan ben hep senin arkandayım” demişti.
Yaptığınız iş gereği birçok kıymetli oyuncuyla çalıştınız. Size ilham olan biri var mıdır? Tanışmadığınız biri de ilham olmuş olabilir. Yoksa bile izlerken büyülendiğiniz bir oyunculuk oldu mu? Olduysa karakter ve oyuncu ismi verebilir misiniz?
Bana ilham olan Türkiye’de çok oyuncu var. Ben küçükken Nilüfer Açıkalın’ı izlemeyi çok severdim. Sevil Akı, Zerrin Tekindor, Haluk Bilginer, Olgun Şimşek, Oktay kaynarca… Çok, çok, çok güçlü oyuncular var. Tabii ki ilham almamak elde değil bu yüzden ama izlerken, spesifik bir şey söyleyecek olursam büyülendiğim yabancı oyuncuları sayayım; Salma Hayek… İzlerken nutkum tutulur, çok severim, çok yakın hissediyorum ona kendimi. Frances Mcdormand, çok başka bir oyuncudur. Neslimizde Margaret Qualley’i izlemek benim için çok çarpıcı, gözümü alamıyorum ondan. Çok başka bir yetenek.
Platformumuzun amaçlarından biri topluma faydalı işler de üretmek, paylaşmak. Bu paralelde, bizim aracılığımızla; okurlarımıza, takipçilerimize ve elbette sizlerin hayran ve takipçilerine en beğendiğiniz oyun ve kitabın hangileri olduğunu tavsiye olması adına söyleyebilir misiniz?
En sevdiğim oyun hiç değişmedi; Federico Garcia Lorca’nın bütün oyunları aslında ama en sevdiğim Kanlı Düğün’dür. Bir şekilde onu sahneye koymak isterim. En sevdiğim kitap da J.D. Salinger’dan Çavdar Tarlasında Çocuklar’dır. Beni çok etkiler.
Bir kitabın filme uyarlanmasını isteseniz bu hangi kitap olurdu ve siz hangi rolü canlandırmak isterdiniz? Dünya tiyatro klasiklerinden hangisinde, hangi rolde oynamak isterdiniz? Bir de çalıştığınız işler içerisinde kendinizin oynadığı, canlandırdığı karakterler arasında en beğendiğiniz karakter hangisi oldu?
Roman olarak hiç düşünmedim ama dünya tiyatro klasiklerinden Macbeth oyununu çok severim, o kırılma anlarının yaşanması ve Lady Macbeth’i oynamayı çok istedim. Bir de Bir Yaz Gecesi Rüyası’nda Puck’ı oynamayı çok isterdim. Hiç yapmadım, hiç denemedim öyle bir rol. Atlayan, zıplayan, uçan, kaçan bir karakter. Onu oynamayı isterdim.
Oynadığım karakterler arasında en sevdiğim… Yani, bütün oynadığım karakterleri çok seviyorum çünkü ben zaten sevmediğim, içime sinmeyen bir işi kolay kolay kabul etmiyorum. İnsan sevdiği şeyi yapmalı bence. Hayat çok kısa, yapacaksa sevdiği şeyi yapmalı. Ama illa bir şey söylemem gerekiyorsa Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz’da Derya karakterinin benim için ayrı bir yeri var. Tiyatroda ayırmak çok zor ama geçen sezon oynadığım Yıllar Sonra #Tbt oyunundan Zeynep karakterinin yeri başka.
Şu an içinde olduğunuz bir proje var mı? Gelecekte içinde yer alacağınız bir proje var mı?
Evet var. Şu an Nushu Tiyatro Yapımı’nın Nisan’da premier yaptığı Marina Carr’ın yazdığı Kediler Bataklığında adlı tiyatro oyununun provalarındayım. Umarım gelecekte de devam eder, üç beş sezon. Çünkü çok seviyorum bu oyunu. Bakalım, nasıl olacak? Biz de heyecanlıyız.
Dijital platformlar hakkında düşünceleriniz nelerdir?
Çalışma saatleri süper. Onun dışında başta olan özgürlük alanı biraz değişti, ana akıma kaydı gibi hissediyorum.
Son olarak, bu yolda ilerlemek isteyen gençlere neler önermek istersiniz. Bu işin olmazsa olmazı nedir?
Çok sevin, çok sevin, çok sevin… Yani sevmiyorsanız, sıkılıyorsanız, içinizde en ufak bir şüphe varsa bırakın. Çok âşık olmanız lazım bu işe. Gerçekten âşık olmadan, sevmeden, tutkuyla bağlanmadan olmuyor bu iş. Çok sevin, çok âşık olun.
Bizi kabul edip sorularımıza içtenlikle cevap verdiğiniz için size çok teşekkür ediyoruz. Sahneniz, alkışınız çok olsun…
Ben teşekkür ederim, çok sağ olun. Görüşmek üzere…